Ben Dirimle Doğrulurken

-Cahit Zarifoğlu-

Sis boruları ötmeye başladı yavrular
şimdi oradalar – Aşk delice kımıldamalı yatağından
Sen bir yıldız kaymasıyla yatağından
Üstüne alevleri alarak
Kemikli bir aşk gencinin kollarından tutarak
Sen kanın damarlara tutunamadığı anlardan
Beni karnınla
Bir göz boğuşmasına daha kandırarak
Bul içe kapanık hayvanlarımı yalvarmalarınla
Üzülmüş
Belki dünyayla horlanmışım

Ansızın çık oradan görün orada
Bu siyah basmış kara akar deme –
Başka olmalı gövdemi denetleyişin
aşka hazır olan
…LARDAN. OKADIN’lardan

Halk aşksızsa sokaklar
banka dükkânlarıyla doludur
Ellerimi kâlb olmayan sularla
ıslamaya alışır o kızlar

– işte artık kaçmak –işte durmadan karşımızdayken bile–
– ılık ev girintileri
gizlesin hala köprüler
karanlık bedenleri

Her şey onlara göre – yamandırlar
Ansızın melek bekliyorum eski türk ezgileriyle
Senin asya’dan hiç yontmadan zarif bir cep saati yapışın
Asya Asya ve Asya diye yalvarışın
Sana ansızın alınyazımı ve kendimi ekliyorum
Aşka hazır aşka aç ve davetli
Ansızın melek bekliyorum
Asyayla ayağa kalkan
Melekler ellerinde gelenekle
İçinden hızla süt akımı geçiren mızraklar

Boydanboya girdirmektedirler gövdelerin içine
Nar doğuran – dikkatle nar doğuran
Hayvanı ve insanı aynı teklifle doyuran
Nazlı baharlarla

Hiç ağlanmadı
‘Biz çetin adamız ha’ ayrıca söylenmez
Anlaşılır
Ne yavuz kışlar
Kurt sıyrığı ayazlarla
Ne evren depdebesi bahar
Gerdan kırıp mendil düşüren kızlarla
‘Biz çetin adamız ha’

Doymuştur aşk bu gece en son buluşlarına kadar
Sen meleksi kadın bu gece kendini vermekle
İkiye yarıldım
Sen meleksi kadın bu gece
1000 yıl adına bilinmekle

Sen melek uyarmalarıyla
Uyarılan erkek

Bu gece bir şehvet azarladın

Hayvan kovdun
Yatağını yüceltenlerden oldun

Şimdi ev gebedir

Dağ kuşlukla uyanır –varsın uyansın–
Önce hafif bir uyku sisi
Tanrı evvelsiz sonrasız bir iklim gibi ordadır
Daim
Melek kanatlarında hava görünmez
Uzaklar yine de görülür
Ay dostlukla anılan bir komşu evidir

Kıl çadırlarla devinen kavim göçü
İşte o kavim göçü
Dağlar ilk kez bizi
Çıplak ete kavuşan aşk sandı

Kadife döşer gibi toprağa işte öyle yürüyen
Ilık bir hava bürüyen
Gözleri – o rengarenk gözleri çocuk gözleri develerin
Çözülür ayakları

Kavim bu
Boynuna kan yürümüş
(Gözüne bir şey görünmüş)
– Nedir o görünen/susalım/
Hayat her zerresi uyarılmış gibidir
– Çok acele
Kâlb bir bokçanın içinde atmakatadır

Omurgasından mızrak yürüyor kavmin boynuna
Develer en som bir duruşla – Raptedilmiş
Çocuklar ağızlarında Ey Nazlı Ölüm
Ey Nazlı Bahar Marşlarıyla

Bütün bunlar nedir – sorulsa
Sorusuna
Ne can ne cevap kalmıştır
Kavim donmuş deve mıhlanmış
Kadın ateşle ateş doğumdan önce
Sığırlar kendi kendileriyle
Göz göze kalmıştır

Kavim seferidir evinden ayrılmıştır ama
Kendine varılan iklim ve toprak
/VAKİTTİR/namaza durmuştur

Bin bireydir kavim
Bir tür kararla eğrilip doğulmakta
Her candan bir cana
Bir candan bir cana
Sonsuza değin
Bir tavır bolluğudur kavim ama
Nihayet vaktidir VAKİT

Bir duruş en zarifi duruşların
Gidip endamlı dağlara
Beğendirmek için yeni gelinleri
O iklim kullandı hep
İnsanın en bilgelerini
Onlarla karşılanmak için baharda
İklim aranır her şeyden önce her olayda
Şerbet taslarında
Bir topak okunmuş şeker dedenin avcunda
Genç bir kız kadar ağırdır
Bileceksin ey çocuk
Tatmıştın onu geçen baharda da

Kavim uyanan toprağı
Karşılarken –Uyanıktır–
Kavim Toprağı
Devrilirken –Uyanıktır–
Kavimden biri varırken toprağa
– Uyanıktır O ve kavim
Vardıktan sonra toprağa
Gaflet uyandırmaz – kavim uyanıktır

O anne gibi verimlidir besmele çocuk için
O erkek
Karpuz dilimi gibi ortadadır
O en yaşlı gelin
Ocaktaki çorbayla birlikte tütmektedir
O kavim için

‘Kışları göç içinizdedir’ buyuruluyor
Büyük çadır en sevgili düşmana emanettir
Çorba dağıtılsın nefes ve el dağıtılsın
Yer ötesi ve yer eşit alınsın
Kadın ve erek eşit durmaktadır – kadın arkadadır
İnsan hayâda ve tanrıdadır
Ki kış ortasında kardan – bir duayla sıyrılıp
O derviş ağaç kupkuru dallarında
O meyvayı büyütüyor
O tiyek
Bir salkım –müthiş– üzüm
Uykuya tez doyanlar için

Saçlar uçuşur havalara sevinçle
şarkı şarkı içine
Cenkle bir üstün haberleşme ile
İnsandan insana hep akıl ve sezgilerle
O coşkun mutlu savaş dülgerleri
Kalbi çoğaltan bayramlar açtılar
Şimdi de açtılar
İşaret verin ve açtılar bütün köprüleri

Deniz yüce bir soluk denizlidir – rotalar denizin kendisinedir
Kaptan sancakta bir tek an yaşamak yoluna
Bütün bir ömür ağartmıştır

Işıklar çoğalıyor içimizden birine
kime bu davet
Limanı dolduran yanan insan maşaleleri
Yüzbinler taş kulelere yaslanmış söylüyorlar
– Rüzgar nereden eserse essin güzeldir
Alevler bir ayrı âlemdir
Dirlik sevinçtir – göç içimizedir.

Aşktan sonra sarhoşluk günümüz ülkemizde
Sevine sevine
Sağlığının elleri uzansaydı dağların eteklerine yer’in şarkılarına
Aşkın mağara kovuklarındaki şarkılarına
İlkel bir duyguyla bağırır kalırdım
Yöremde mor lekeler gibi duran
Bir basamaklı melekler ve gelenler olur birden
Bütün meleklerden bir melek
– Bak diyor bakıyorum
ve bak diyor

Ellerimi bıçakla yontacağım deniyor
ilkel bir sevinç destan ve kan
şiir en safından
sonra soyut heykeller

Hiç düşmanım yok – üzgün söyleniyor
– Olmayacak mı hiç
Eziyor gururum onları
– Görün ey güzel düşman ey güzel düşman
Sarayda geçti ömrün seninle

Yüzüm aydınlık bakar elemlere
Yangın yerlerine
Coşkuyla selamladım bütün bayrakları
Düşman kadınlarını

Tanrım bu dağları da sen yarattın
Bana kattın
Bir bir okşadım
Sema yapan kırları

Âlemlere kalbimizi yeniliyoruz ve tutuşmuş geliyoruz
Yeryüzü batarsa batsın dayanamayıp o kavmin çadırlarına

Develer de tutuştu
Onlarla ayarlandık bir devinim bir devinim
arkasında bütün devinimler
Kum kendi raksında beden aynı raksda
Karın bacaklara ulaşır öper onları ve uzaklaşır
Aynı yönde ve aralarında bir dünya vardır
Göğüs ahenkle havanın direncini kırmaktadır
Kalb başa ve guddeye en yakın sırlara göre
Kumu ve balçıklı toprağı
Ağacın ve kayanın dizilimini

O tek kurşun yalnızca süzülüşü
Ani bir haber gibi salt bir kez ötüşünü
Dinliyor kumu balçıklı toprağı
Ağacı kayayı ve kuşu

Uyku beladır göç içinizdedir
Sabır ve zaman içinizdedir
Kadın ve çocuk içiçedir

Güneş vurmuyor – öyle söyleyin – üzerine döşeklerimizin
– Sokuluyoruz besmele ile kadının toprağına
(işte böyle söyleyin)
Öyle ki o kadınlar
Bağlasınlar doğanları tanrı bağlarına

Melekler kırmızı yanar
Kalbe tutuşan her şey kırmızıdır
Hele kâlb hazırsa
“kentten” bir er kalkar – Onun eri
Kolları semayı deryayı korkularından
Yoksa aşk hemen kaçmak mıdır dağımıza
Söyleyelim ya hay ya huu
– Yolları aydınlık kıl Yaradan

Kanla bir sabah
Akşam kanla

‘…ateş.. ve öldüm…’ deniyor
– Oysa sorular verilmişti ona
Sorular yığılmış
Aynı kaynaktan olana
Işık ve karanlık hakkında

Bu nasıl uyanılmaz gibi
– Ateş ve öldün uykuyla

– Kurşunla yoklanması bir sorudur geri kalanlara
Taze doğanlara
Şehzadelerden de sorular kalmıştı ona

‘Biz artık gitmeliyiz dağımıza anneciğim
Yorgun geldim savaşmadım ama
Bir ceset gibi ayaklarının dibindeyim’

‘Biz artık
gitmeliyiz dağımıza’
– Hayır olmaz
Durmalıyız burada şahinim

‘Kezzap içsem
Daha kuvvetle can çekişirdim’
(dertten çıktık) söylendi (güzel bir kurtuluşa yöneldik) dendi
Heykel bekliyen kımıldamış
Abesle elele ahbab gibi
Avazı çıkınca bağırmıştır

– Durmadan deniyor ki vatanım neredir
Heykel ne diyor
Konuşmaz heykel
Felçtir

Karşılıklı
– Kaslarımız karşılıklı kasılsın
Olsun
– (Kalnimiz tüm insanın namına) iddiasında
– Dertten çıkmışsın ötekine kavuşmuşsun da
Diyor ki diyor ki
Geçmiş nedir kavim kimdir dert nerdedir

Kırbaçla ayağa kalkarlardı
‘biz artık… anneciğim.. dağımıza..’
ruhum geçer bedenine yüzbin kara nokta yemiştir soyrad
.. ve nasıl olan oldu – o ve yeni uygar dostları
Bir noktalar anlaşmasıdır fabrika baca ve duman
Anne onları kapıya kadar uğurla gel
Delinen böğrüme bir sed ger
‘yapmayın yapmayın’ çığlıkları
Güneş doğsun mu doğmasın mı kararsızım
Başlarını bana çevirmiş büyük baş hayvanlar
londra moskova vaşington berlin pekin
hava ceryanları sarsılan ikindiler
korkularımız intihar dönemlerinde
kötü biralışkanlık peyda olmuştur
bağ budama hasat zekât
evlenme hoş görme
Buğday ve ekmeğe saygı göreneğine doğru
‒ İnce bir düşman yönelmiştir
‒ Hayır içimizden yönelmiştir
‒ Oh oh dıştan yönelmiştir
‒ Dıştan ve içten mi yönelmiştir
‒ Ne yönelmiş ne yönelememiştir
‒ Yönelememiş önele Miş

‘Ey örtülerle donatılmış Mustafa’

‒ Oğlum sen artık
şarapnel gibi yağmalısın
düşmanı güzelce vurmalısın

‘.. biz artık dağımıza.. anneciğim..’

(Komşudan o ölü de kalktı
Boşluğuna bir kırbaç uzatıldı)

(Çoktandır şu maraş kalesi hatıraları elinden alınmış bir taş yığınıdır.
‒ onların yerine bilardo masaları konmuştur‒
şalvarlı şövalye ve kovboylar bilardo oynamaktadırlar)

‒ Uykum geliyor kaderim yorula geliyor buz gibi eller
Bu yaz hayatı beğenemedim aklımda kandan gökdelenler

Ey aşk / .. ve ey aşk mı dedin../
Onlar küçücük küçücük gördü sana seslenenleri
Gücendirilmiş gibi kayboldun
Yerine piç döller yolladın

Komşudan o ölü de kalktı
Köyde devinimdir kırışık alın derileri parıldar
Kaş ve kalb zorla ‒ kıvranarak
Erkeklik ve kadınlık
Ölümün önünde değersiz ama siperdedirler

Bir değişme gibidir azrail ‒
Mezarla uğraşmaz toprağı insan kazar
O yere o ölü
İnsan kalabalığında ansızın bir boşluk açılmıştır
alın kımıldasın
kâlb kıvransın
Gölden ansızın bir tabutluk su alınmış gibi
Bütün köy kımıldayacaktır /göl gibi

Azrail devinimle çevirir bir gölü
Bir insan kası ‒ kadını kavrayan elleri
mezar kazar toprak karşı konmaz aralanır
İnsan mezar kazar arada bar bar bağırarak
‒ Ey süleyman oğlu nalbant izzet ‒ nice rençberlik ettin
Güneşin alnında bakır gibi göverdin

Toprak kaz arada bir ölü görünürlerde mi bak
‒ ahmet mehmet hasan hüseyin paytak mahmut babası
hacı izzet süleyman oğlu hey
nice öldün
neyledin
nasıl becerdin

Köyden o ölü kalkar
Süslenmiş kordelâlar takılmış bir koç
Kapıda tabut tahtaları arasında beklemektedir
Bayram değil seyrandır
Aşk aceleyle oraya buraya göz gezdirir
Sevgi sabırla ahır kapılarında süzülmektir

Köyden o ölü de kalktı
‒ Sen de kalk sesini hayvan sesleriyle yuvarla
Köy bir ahenk kuşu sesi çıkararak
Kasabaya bir ölü haberi uçursun
Minarelerden ölgün bir kol gibi sarksın ölü selâsı

/. Ölü ilk müezzin ‒ minare uyarlamalarıyla dirilmektedir
Köyden kasabayı dürtmektedir./
Bedir efendi durur selâyı dinler ‒Kim’ola‒
‒ (Ben yüz yıl oldu babasızım) boğuk
(Çukurovada eski kale burçlarıyla itişirdi akranlarım)
(Sağ elim sualtı zengin bir köydü damağımıza kadar pancar)
(O ufak çocuklardık ‒ Bakışları)
(Olmaza karşı koyuşları)
(Şimdi köy acı’dan eğilmiştir)
(Ben ölümle eğiliyorum)
(Barsakları düğümlendi koyunlarımın)
Bedir efendi durdu selâyı dinledi ‒Kim’ola‒
Evlerden yarış atları gibi çocuklar fırlar
Daha ilk namesinden alırlar ölüyü
Burunlarıyla kim ölmüş sorusunu soluyarak
Yokuşlara bir nefeste bayılırlar
‒ Öyle bir çocuk tanıdım
Karşılaşınca başka çocuklarla hızlandı

Minarenin kapısında bir çocuk halkası
Müezzinle inecektir ölü
Ölü çağırır çocukları alıştırır camiye
Ve ölüyü eve ulaştıran çocuk
Kutlu çocuktur
Taşıdığı haberle masum onunla dopdolu ve büyük
Ölü adı taşıyan çocuklar dönüşlerinde
Şehri ağırlaştırırlar ‒ Minare yükünü atmış
Yeniden serpilmeye başlamıştır

Süleyman oğlu hacı izzet evlere
bir sepeti incir gibi dağıldı
evlere süleyman oğlu hacı izzet

Müezzin kıs kıs gülmektedir
kasabada evler ‒bir hacı izzetin varlığını bilmemekten‒
keder içindedir

nine: kim’ola hacı izzet
birazdan halk top gibi patlar
‒ kasabalı değil hacı izzete bülbüllüdenmiş
‒ oh oh bülbüllüdenmiş
bütün evlere şimdi büyük
büyük bir memnunluk çağlamaktadır

Şiir Notları:
Yedi Güzel Adam: Ben Dirimle Doğrulurken – Alın yazısı: Yazgı, kader. Tiyek: Asma yaprağı. Asma, kabak, kavun, karpuz ve benzeri bitkilerin dalları. Dülger: Yapılardaki kaba ağaç işlerini yapan kimse. Gudde: Beze, bez (biyolojide). Örneğin “gudde-i mideviyye” mide bezi.


Destek ol 
Rastgele Getir