Gök Gürültüsü Anıtı

-Sezai Karakoç-

Keçiler keçiler incil sesli keçiler
Krom yüklü bulutlar geçince
Birikince kül duman sis çamuru
O ses o et yiyen ağaçların
O eski şehirlerin yıkıntı sesleri
O putların alacakaranlığı
Yağmurdan önce yere dökülünce
Gökteki birikintidir gökteki birikinti
Gökleşmiş birikinti
O kılıç birikintisi
Göğün öfke kıvamı al basması(1)
Şiddetli gül özü gül toplamı
Bir ikindi vakti
O gök gürültüsü işitilince
Aşınca mermer kulakları bile
Keçiler kafatası çıngıraklı keçiler
Kaçar kaçarlar dağa doğru
Yırtınsa da olduğu yerde bekçi köpek
Çoban kavalı üflemekle eritse de
Dağın yankı kovanı gök sesi
Çınlayınca doğudan kuzeyden batıdan
Kalaycılar kuyumcu eskileri
Bulut içinde donatınca çarşı dükkân
Yağmurdan önce çalan bulutun çanı
Şiddetli meleklerin şiddet meleklerinin
Bütün şehirlere ilkin giren borazanı
İsrafil’in sûrundan küçük bir dünya örneği(2)
Kulaklara giren rüzgâr beyazlığı
Yaz annelerine yatakları kaçırın diyen en yabancı
Bin kollu taş yontucusu gök işçisi
Elektrikten balyozunu sallayınca
Kımılların ürküttüğü dut düşer(3)
Nar Tanrı Cennetine yaklaşmış gibi
Bütün verimiyle daha erken kızarır
Anlar ki dönmeyecek o genç nişanlı
Dönmeyecek askerden anlar bunu evin kızı
Ve çarşıda pazarlık bir an için sona erer
Ve bir şehir büyüklüğünde bir tabut
Bacaların siyah ellerinin üstünde gider
Ve çocuk der anne bu bağıran
Hayvanın adı ne
Cevapsız bir sorudur bu
Ama çocuk bir boğa gibi düşünür onu
Korkar bu sesten evin ocağına vaklaşır
Ve ocakta ateş daha bir
Yaşlı ve karanlık bir incirdir

Deniz bir sancak gibi sallanır
Bir savaşta vere düşmüş de

Düşman atlarınca çiğnenmiş
Olmaktan güç kurtarılmış gibi
Ve ağaçlar birden duyarlar toprak anayı
Benimserler biraz daha köklerini yapraklarını
Bir gül kırılır ve düşer yere güllerin akşamı
Bir kuş ilk defa uçar ve başarır
Konmaz artık sivri olmayan hiçbir yere
Bir bulut kopar ve alçalır
İçinde açılır yamyassı bir ayna
Ve kayalar hep kendilerini seyreder orda
Dağın bütün madenleri
Bir akşam kervanı gibi toplanır
Usta sesini yükseltmek zorunda kalır
Çocuksa her vakitki gibi sıkışmıştır
İzin isteyemez öylesine sıkışmıştır

Bütün alınlar yere değer
Caminin bir saçağı düşer ansızın
Namazda Gök Gürültüsü Sûresi(4)
Bir kılıç gibi kınından sıyrılır
Boyuna yeşil kavisler çizen(5)
Bir kemer mimarı olur havada
Gök şehrin üstünden bir tank gibi geçerken
Ses sezer yeni heykel olma dileklerini
Ağ ağır ağır çekilirken
Usul usul o göğün mucizesi
O sonsuzluk ipinin yağı
Büyük Yağmur boşanır zincirinden
(1965, Aralık)

Şiir Notları:
Şahdamar / Körfez / Sesler (Şiirler II): Sesler - (1) Albastı: Lohusa humması. Halk arasında alkarısı, al, alanası, alkızı, alkarı, albıs olarak da bilinir ve kötü şekilde tasvir edilir. (2) İsrafil’in sûru: Dört büyük melekten biri olan İsrafil’in (a.s.) üfleyeceği sûr. İslam inancına göre Allah’ın emri doğrultusunda İsrafil (a.s.) vakti gelince üç kere sûra üfleyecek. Birinci üfleyişinde yerler gökler sarsılacak, ikincide insanlar ve tüm canlılar ölecek, üçüncüde ise insanlar hesaba çekilmek üzere diriltilecektir. Sûr: Üfürülme vasıtası olan, içi boru gibi boş olan, ses çıkaran şey. (3) Kımıl: Ekinlere zarar veren eklem bacaklı, hortumlu, küçük, zararlı bir tür böcek. (4) Gök Gürültüsü Sûresi: Rad suresi Kur’an-ı Kerim’de on üçüncü suredir, kırk üç ayettir. “Ra‘d” Gök gürültüsü anlamına gelmektedir. (5) Kavis: Yay, yay biçimindeki şey.


Destek ol 
Rastgele Getir