Hızırla Kırk Saat (21.)

-Sezai Karakoç-

Çağır çağır su kıyısına çağır
Tatlı uslu bir ırmağı andıran
Kayıklara yakışan bir haliç parçasına
Şubatı hızla aşmak isterdin
Gidilmemeliydi çünkü başkalarıyla
Karanlık taşıyanlarla vücutlarında
Kayaklarla karlı dağlara
Martta kış pusunun ayıklanmasında
Günışığıyla dağlardın
Kristal medrese camlarını
Söyleyemediklerini söyletirdin leylâklara
Mayısta
İğdelere nisanda
Çağır o tepe insin su kıyısına
Senin ona söylediklerini
O denize söylesin deniz sana
Şiir geceleri
Büyük Pastane’de kulağa çalınanlar
Şehir gezmeleri
Fotoğraf çekilirken elde tutulan bir bardak su
‒ Elden geçerek yüze vuran alabalık aydınlığı
İsa sesi Meryem kuşağı
Ve sendeki o meşhur Yahya tepkisi
Islak bir ortaçağ yolunu andıran iç sokaklar
Kir

Elden taşarak yüzü oyarak saçları kömürleştirerek geçen
oyun kiri
İçinde taşıyıp da bir türlü atamadığın taşra akrebi
Hey üst katları titreten vakit oğlağı
Çin Fransız Kültür Merkezi
Çağır çağır o rüzgâr gelsin
Belki içinde bir fısıltı bulabilirsin
Denize yüklersin
O da bir bahar açılmasında
Kısır kadınlara veriversin
Ve deniz şu kıyısına indiğiniz
Hiç değişmesin
Çağır çağır akşamı
Gençlikte birlikte gezdiğin
Taşıdığın umutsuzlukla birlikte
Lâmbadan ürken
Aydınlığı yaşamanın sonu bilen
Yatak kâtibin tahtakurularına
Çağır o yolculukları
Seni götüren geri getiren treni
Bitmez bir kaya akıntısının
Anlamını düşündüreni
O arştan düşen
Konuşamamaktan
Dudakları kurumuş kayalar
Ve kızların sulara vurmuş ışıklarından
Sıçrayan çizgilere susamış kayalar
Ne kadar benimserdi bu suyun
Kumu altına çeviren bu suyun
Bir yüksek fırın olmuş
Göğdesine çarpmasını
Çağır yüzündeki acıyı
Bir bahar çiğinin düşmesiyle açıklayan babayı
Her gün bahçesinden
Gül devşirmek isteyen
Senin için güle sabırsızlaşan
O anneyi
Annenin sağlık günlerini
İt it denizin dibine it
Gül yerine elinde bir belgeyle gelen
Henüz atların kokusunu yitirmemiş
Eski tavlalardan bozma
Hastahanelerin alt katlarını
Kule diplerini
En çok hava isterken
Havadan uzaklaştırılmış
Kalb hastalarının yoksul öcünü
Onların sevgisini öce çeviren gençliğin geçişini
Bütün sevgileri sen kendin kendin için öce çevirdin
Ve üstüne büyük harflerle yazdın
BAŞKA YERDE KULLANILMAYACAK

Başka yerde kullanılmayacak bu deniz
Peşinden sürüklediğin lânetleri
Bir kitap yaprağına çevirmekten
Sen bu suyu anlamadın daha
Bengisudan daha bol ne vardır dünyada
Karalardan daha büyük yer tutar o
Gir yıkan içinde yüz öteye
Gez üstünde kadim balıkçılar gibi
Ye etinden kat özünden gövdene
Çıkar derinliğindeki inciyi
Ki senin o gençlik aşkındır
Sevgilinin seni çileye iten o öğütleri
Senden uzaklaştırarak kendini
Bir demirci gibi döğdü döğdü de demirini
Kurabildin kendinde ve çevrende
O demirden kendi Medine’ni
Çağır çağır bu suya Medine gelsin
Bağrındaki saatinden bir ses yükselsin
Çöl silinsin yol bitsin
Hurma hayaletleri belirsin
Deve neşeyle durup ilerlesin
Bir İmrülkays aruzu gibi ilerlesin
Çevremiz o konuklarla dolsun
Çay bile incitebilir onları
Bu yumuşak su kıyıları onları dile getirsin
Sen uslu bir çocuk olup dinle
Dolup taşarak karadan denizden gelenle
Semaver buğusunda titreyen evlerle
Denizden karaya akan köpüklerin uzun kuğusuyla
Dinle sen ermesen bile
Bir ermişe erebileceksin
Ermiş bir sözün olmasa da
Bir ermişin sözünü duyacaksın
Çağırmasını bilirsen gelecektir
Doğu’yu Batı’yı bilen gelecektir
Bir ölümden sonraki
Öğle sıcağındaki sebil gibi
Gün gelecek su kıyısındaki
O türbe ışıyacaktır
Bursa’daki Ulucami’nin
En suskun taşları bile konuşacaktır

Şiir Notları:
Hızırla Kırk Saat (Şiirler III) - Bengisu: Âb-ı hayat, hayat suyu, Ebedî su, ölümsüzlük suyu. Göğde: Günümüz Türkçesinde gövde. İmrülkays: İmruülkays b. Hucr. Cahiliye devrinin meşhur Arap şairi. (vefat, 540)


Destek ol 
Rastgele Getir