Hızırla Kırk Saat (28.)
-Sezai Karakoç-
Şimdi de Ehramlar ülkesindeyiz
Sağda Musa’nın bayrağı dikili
Solda Firavun’un
Vakit bir büyü vakti
Bir büyünün öbür büyüden ayrılma vakti
Park akşamı
Denizi bir koşuda ata çevirme işlemi
Beyaz elin koyundan çıkma vakti
Ölü ağacın yılana dönme vakti
Yılana kutsal bir ödev yüklendiği saat
Ki yılan böylece eski bir günahını ödeyecekti
Ehramların ölüm saati
Göz dönemi
Yahya saati değil İsa saati değil
Musa saati
Toprağın üstünde
Toz içinde yapılacak bir şey var
Bir değişim
İşte bir değişim saati
İnsan tapıcılarından
Mısır kadınlarından
Ürpertili altın bileziklerin
Bir daha verilmemecesine
Ödünç alındığı saat
Firavun’un ayağının altından
Fırladı bir karakedi
Ve o ve onun halkı
Bunu bir uğursuzluk saydı
Gece yarısı Nil’de
Fosfordan bir timsah inledi
Firavun ve halkı
Bunu bir uğursuzluk bildi
Bir ehram yıkıldı
Mısır çarşılarından
Geçen canlı bir çinli çıldırdı
Firavun ve halkı
Bunu bir uğursuzluk saydı
Gökte vaktinden önce gülen
Bir dolunay belirdi
İsrail
Kendine yeni yeni gelen İsrail
Bunu bir uğur saydı
Şehrin horozları
Bütün bir gün
Ötüp durdular hiç kesilmemecesine
Firavun ve halkı
Bunu bir uğursuzluk bildi
Bir gemi battı Akdeniz’de
Firavun ve halkı bunu bir uğursuzluk bildi
Geri dönmedi bir sünger avcısı
Kraliçenin gözdesi
Firavun ve halkı
Bunu bir uğursuzluk saydı
Nil’in üstünde uçtu
Uçak büyüklüğünde yeşil kelebekler
Kızıldeniz yeşilırmak oldu bir öğlede
Yeni yeni kendine gelen İsrail
Bunu bir uğur bir muştu bildi
Bir çocuk doğdu
Ve doğar doğmaz güldü
Yeni yeni doğan İsrail
Bunu bir uğur saydı
Bir bilgin gece yarısı
Bir incirin yaprakları altında
İbrahim’den kalma
Bir sayfa yakaladı
Ve ayağa kalkan
Musa’nın kamçısıyla dirilen İsrail
Kabrini yırtan İsrail
Harmanisine bürünen Yusuf boyu
Bunu da son ve yeter bir muştu bildi
Musa’yla büyücüler karşı karşıya geldi
İsrail ve Mısır karşı karşıya geldi
Kızıldeniz bir ceylan derisi gibi gerildi
Kurumuş da olsa ağaçta
Bir can vardı ki
O canı canlandırmayı
Musa’nın eli bildi
Ve ağaç cıvayı yendi
İnanç yendi bilgiyi