Hızırla Kırk Saat (32.)
-Sezai Karakoç-
Yaklaştır kıyameti
Burda bir kadın ölmektedir
Uzaklaştır kıyameti
Burda bir kadın ölmektedir
Yaklaştır sesi sesi
Burda bir kadın ölmektedir
Can vermektedir Galata Kulesi
Burda bir kadın ölmektedir
İşe yaramaz oldu göğüs borusu
Neden dezenfekte ederler karyolaları
Ölülere mahsus
İslâv manastırlarını andırır
Hastanelerde
Su bir süstür sürahilerde
Haziran iğreti bir mevsim bu yerlerde
Bu yıllarda
Bir kadın ölmektedir
Taş atmayın denize
Taşınızı sonra
Kışın geri verir size
Kalp hastalarını
Çıkartın en yücelere
Getirin ağızlarına
En saf havayı döndüre döndüre
Dondurma sunar gibi çocuklara
Sunun ölen o yaşlı kadınlara
Yaklaştır kıyameti
Burda bir kadın ölmektedir
Hatırlayarak çocukluğundaki
İncirlerin yanında duran anneyi
Alınyazısı döğmeli
Bahçelik ocak taşlarını
Çamaşırları hemen kurutan güneşi
Ailenin toptan dalgınlıklarında
Çamaşır yutan inekleri
Çok kez bir kadm elinde kalmıştır yarısı bir gömleğin
İneğin kursağında boya vermektedir yarısı
İnsan çamaşırı yiyen inek
İçine insan kokusunu sindiren çoban uyruğu
Ne düşünmektedir dersin
Bırak bu kuşkuları bu düşünceleri
Yaklaştır kıyameti
Uzaklaştır kıyameti
Bu gece
Göğe çıkma mucizesi
Miraç gecesi
Yok Mekke sokaklarında
Bir çıtırtı sesi
Şimdi vaktidir
Cinlerin dünya uçlarında
Kur’an dinlemesi
Yaklaşırlarsa yanacakları
Uzaklaşırlarsa donacakları
Bir ins ve cins kıyameti
Suların gecede parlayış saati
İstiridyelerin açılış vakti
Genç kadınlarda süt artma mevsimi
Yaklaştır kıyameti
Uzaklaştır kıyameti
Bu gece
Miraç gecesi
Üç kişi gidip doğuda durdular
Diktiler yeşil sütunlar
Meşaleler yaktılar
Göz oldular gördüler
Kulak olup dinlediler
Bilinç olup bildiler
Mutlu Arabistan toprağında
Yükselirken seherde bir toprak kokusu
Ki soy develerdir onun birinci tiryâkisi
Şam’la Mekke arasında
Su serap hurma ve ateş arasında
Yol alan şafak kervanları
Bilirler miydi
Bir gök yolcusunun gözlediğini
Geride bıraktıkları izleri
Konakladıkları konakları
Yedikleri yemekleri
Alışverişlerini
Kölelerini
Martılar da uçarken
İyi bilirler denizin dibini
Peygamberler de
Birer deniz avcısı değil miydi
Kudüs’te
Hazırlandı kaya
Yerden yükselmeye bir parça
Ata binen süvariye
İlk dayanak ve ilk adak
Şehit gidişine kasaba taşlarının katılışı
İsa da gelmişti
Arkasında bir fosfor çizgisi
Musa da gelmişti
Mermer levhalar dikilmişti
İbrahim de gelmişti
Çevresi ateş bir çemberdi
Zeytindi sağı Kudüs’ün
Solu volkandı
Yusuf da gelmişti
Sağ yanında Bünyamin’di
Süleyman da gelmişti
Gelişini kadim bir karınca bildirmişti
Dâvud da gelmişti
Yankılanmıştı
Gür bir demir sesiyle
Mescid-i Aksâ’da
Ayak sesi
Eyyûb da gelmişti
Kudüs iyileşmişti
Lût da gelmişti
Tuz diye bağırmıştı
Havada bulut
Salih bir gök gürültüsünü
Muştucu göndermişti
Zülküfül’dü salan
Kudüs gecesine
Yer aşkın bir boya gibi
Yeşil kelebekleri
Cami’nin önünde arkasında
Melekler vardı gümüş defterli
Gümüş kalemli
Peygamber imamdı
Kıldılar namaz
Melekler ve peygamberlerle
Miraç gecesi
Yarasasız bir geceydi
Yaklaştır kıyameti
Uzaklaştır pişmanlığı
Derinleştir saati
Bu gece
Miraç gecesi
Sonra her şey çekildi yerli yerine
Bir çöl önünde
Yalnız kalan o peygamberdi
En umutsuzluk anıydı sanki
İsmail’in üstüne dönen bir bıçak saati
Şit’in eteğinin göründüğü
Saklandığı zeytin içinde
Zekeriya’nın söz orucunun
Faydasız kaldığı vakitti dersin
Birden göründü Burak
Burak aldı ve gitti peygamberi
Yıldırım çeken bir paratoner gibi
Bu yürüyüş titretiyordu Cebrail’i
Ürpertiyordu o vahiy erini çemberini
Eritiyordu kelimeleri
Emiyordu bahar başaklarındaki
Ses sütünü göğün şiddetli çekirgeleri
Sabır tek başına yönetiyordu töreni
Hızla geçiyordu göz önünden
Panoramik İsa Musa belgeleri
Sonra bir boşluğa varıldı
Hızla bitmişti Burak’ın saati
Burak yağdan çekilen kıl gibi çekildi
Cebrail bir iki adım daha attı sonra geri çekildi
Bir iki yanıkla atlattı bu direnişi
Çünkü yükseliyordu karşıdan
Son sınırların silüeti
Yürüyordu insan üstüne
Dört koldan ırmak ırmak
Ateş kenti
Öz ülkenin volkanı
Peygamber ancak Refref’le geçti
Ateşi yardı
Yatıştırdı kabaran suları
Zırh yaptı sûreleri
Her biri alnında inci taneleri
Terdi
Zaferdi bu
Zaferdi
Ağarıyordu doğu
Yemen seheri
Gibi bir seherdi bu
Ateş bile bir bâdısabaydı
Sular bile bir bâdısabaydı
Refref bir bâdısabaydı
Sûreler bir yeşil bâdısabaydı
Sonra
Refref de durdu geriledi
Peygamber geçti atıldı ileri
İleri ileri sütunlardan ileri
Taş heykellerden ileri
Kelimelerden ileri
Gün doğuşundan doğusundan ileri
Kalbden öteye ileri
Düşünceden ileri
Yalnız aşktı sevgiydi onun pelerini
Alnını kurulayan anne eli
Sonra gördü ve bildi Görüneni
Görünmeyen görüneni
Atıp bütün köprüleri
Tattı o Tek Denizi
Yaklaştır kıyameti
Uzaklaştır kıyameti
Bu gece Ümmühani’nin evinde
Bir şölen var ki
Haber verin insanlara
Peygamber gitti geldi
Bu bir düştü düş değildi
Sizin yaşadığınız bir düştü belki
Düş değildi ama O’nunki
Düşten bir uyanıştı
Bir dirilişti toprakta
Haber verin insanlara
Sabah olur olmaz
Horozlar artık bundan sonra
Başka türlü ötsünler
Ve dağıtın dostlara
Gök armağanı
Namazı
Beş kere
Günlük bir miraç gibi
Ki gidip geldiğine
En büyük bir şahitti