Hızırla Kırk Saat (37.)

-Sezai Karakoç-

Siz bir pastanede oturup kıyameti beklersiniz
Annesinin ölümden önce tabutlaşan
Karyolasının başı ucunda
Bir yaz hafakanında
İster istemez kendini
Kıyamete alıştıran bir kızdan
Daha becerikli misiniz
Taş kıranın alnından akan
Terde
Ekşimtırak bibersi bir kıyamet
Eserin çile çizgisi
Artıp da dökülen şarabın tortusunu
Yalayan bir köpeğin yürek ezgisi
Kudüs’te bayrak değişimi
Ağlama duvarından
Ağlayarak çekilen
Gülerek yaklaşan asker mevsimi

İsa adına İsa
Akşamın kristali katedrallerde
Çarmıha gerilmektedir boyuna
İki bin yıl önce değil
Asıl şimdi
Bir zeytine ve bir sulha
Götürmek istiyen Musa
Adına asıl şimdi

Kan ve savaş öpüştürüyor
Filistin’de İsrail
Ve ekmek adına toprağa atılan öç tohumu
Doğudan başlayarak
Büyütüyor karamuğunu
Buğday susuyor
Konuşuyor karamuk kuşağı
Gök yarılmadan
Su çekilmeden
Anne unutmadan yavrusunu
Dağlar atılmadan
Bunlar mıdır kıyametin işareti
Doğan gün diyor yakın
Batan gün diyor yakın
Akşam tanığım diyor
Gelecek olana
Katlanacak tomara
Kaya içindeki kadın izine
Suların tepelerden şimşekle ineceğine
Sağır bir çağlayanın
Göksüz bir depreme tufana
Çocuğun doğuya
Yatağındaki sıcaklığın batıya atılacağına
Ey su durul durul ki
Ben de senin gibi
Tanık olayım
Gelecek olan
Mercana bakayım da
Süngeri çekeyim de
Dürbünü olayım bir saatin
Sarhoşmuşça konuştuğu develerin
Atlardan fırlayıp çıkan koşu çizgilerinin

Büzülme güzündeki memelerin
Saatinde bir heykeli
Ben yerleştireyim denizdeki fıçıya
Kırılan heykelleri fıçılara
Bırakırlar arka arkaya sular
Dicle’ye ve Fırat’a
Kara incir hoşafına
Katarlar aklın mayasını
Tarih katranını
Ben denizlerin çok gördüm
Öğleleri beklediğini o heykelleri
Denizin uyurgezerliğinin sayıkladığı o mermer kırma dönemini
Yatakta bir kıyameti bekleyen
Çınar gibi değil
Sarmaşıklar gibi yaşlanmış
Gözleri görmez olmuş
Elleri tutmaz olmuş
Savaş görüp kurtuluş belgesi aramış
Eski askerler vardır
Dut toplarken
Ölmüş kocasını
Ve çocuklarını
Bir kıyamet gibi düşünen
Yaşlı nineler
Ağzın yalancı dirilişi dondurma
Çekilen bir ordu gibi uzaklaşan
Akşam tepelerinin bağ bereketi
İçindeki ölüden çok
Dışındaki taş örtüsüne önem verilen kabir sefaleti
Toprağı ölüyle donanmış bulanmış değil
Ölüyü toprağa indirgeyen unutuşun kara kışı

Kış yine geldi karakış yine geldi
Beton apartmanlar titredi
Asfalt bir eşeğin tırnağında eridi
Katırlardan beklenmedik bir ses yükseldi
Denizlerin karaya gelen ucu
Bir lânet çıngırağı gibi
Beddua mercanını taşıdı yaraya

Şiir Notları:
Hızırla Kırk Saat (Şiirler III)


Destek ol 
Rastgele Getir