Münacaat

-Adlî (II. Bayezid)

Hudâyâ Hudâlık sana yaraşır
Nitekim gedâlık bana yaraşır

Çü sensin penâhı cihân halkının
Kamûdan sana ilticâ yaraşır

Şeh oldur ki kulluğun etdi senin
Kulun olmayan şeh gedâ yaraşır

Şu baş kim sana secde eylemeye
Ser-i şâh ise zîr-i pâ yaraşır

Şu dil kim marîz-i gamındır senin
Ana zikrinile şifâ yaraşır

Şu kim dürr-i gufrânın olmak diler
Gamın bahrine âşinâ yaraşır

Eger çi ki isyânımız çok durur
Sözümüz yine Rabbenâ yaraşır

Ne ümmid u ne bîmdir işimiz
Hemân bize havf u recâ yaraşır

Eger adlile sorasın (Adlî’yi)
Ukûbetdir ana sezâ yaraşır

Ben etdim anı kim bana yaraşır
Sen eyle anı kim sana yaraşır

Şu günde ki hiç çâresi kalmaya
Ana çâre-res Mustafâ yaraşır

Günümüz Türkçesiyle Anlamı:
Ya Rabbi, Allahlık sana yaraşır. Nitekim dilencilik de bana yaraşır. Çünkü sensin sığınağı dünya halkının. Her şeyden sana yönelip sığınma yaraşır. Padişah odur ki sana kulluk ede. Kulun olmayan şaha dilencilik yaraşır. Sana secde eylemeyen baş, şahın başı ise ayak altı olmak yaraşır. Şu gönül ki senin derdinden hastadır (derdi Allah’tır), ona senin zikrinle şifa bulmak yaraşır. Bağışlanan incin olmak (hazinelerine kavuşmak) dileyene, gam denizine aşinalık yaraşır. Eğer isyanımız çoksa da yine “Rabbenâ” Rabbimiz demek (sana el açıp boyun bükmek) yaraşır. İşimiz ne ümit ne de korkudur. Bize ancak korku ve ümit arası olmak yaraşır. Eğer adaletle sorarsan Adlî’yi (Bayezid’i) akıbeti fenadır, ona bu yaraşır. Ben bana yaraşanı yaptım. Sen sana yaraşanı yap (ya Rab). O çaresiz kalınan günde (hesap gününde), çare olan/imdada koşan Mustafa (s.a.v.) yaraşır (Onun şefaatidir çare).


Destek ol 
Rastgele Getir