Ova
-Sezai Karakoç-
Arılar evin penceresine yerleşti
Perdeler tül perdelerse örümcekler sağolsun
Yemek arkadaşımız genç bir gelincik
Öğrenememiş göze batan bir korkmayı bile
Yağmur biter sesi bitmez çatıda
Bir uğursuz rüzgâr gibi uğuldar
Ağaçlar güz gelmeden solar
Yapraklarını dökerler bir cüzzamlı gibi
Biliyorum bekliyor uyku beni
Yarısı düşlerden kavrulmuş bir yatakta
Öyle durur bir düşman gözcüsü de
Ve ormanı tükenmiş aslan baba
Bu kentte ve başka kentlerde
Bize uygun ev yoktur
Kutlu evlere uymayız biz de
Ölsek yeraltını yadırgamayız
Kurtulmuş da oluruz
Paslı somyaların
Aç köpeğinkini andıran
Diş gıcırtısından
Sabah kalkıp da tartılsak
Bilge bir kantarda
Biraz eksilmişizdir
O kadarını yatak yemiş
Bir ülke de işte böyle kalkıyor ortadan
Halk artsa da çoğalsa da
Evler göğe ulaşıp yitiyor
Geçenlerde gözüme bir at ilişmişti
Tunç bir ırmağa bakıyordu boyuna
Suda geçen en küçük böceklere bile
Hayret ediyordu hayrandı sanki
Görüyorum tabiatta her yaratık
Kolaylıkla kayıyor tepelerde
Tepelerde gün sağ ve dipdiri
Tepelerde karlar taze üzüm kılığı
Evinde donmuş olan
Cihan savaşı atlısı
Islak kepenkli çarşıya yağmıyor
Cami camlarında
Bir namaz azığı buğusu
Genç bir ermişin düşü
Seçiyor doğuyu batıyı
Petrol rengi bir bengisu
İnsan yüzünün aklığında
Deve yüzünün konukluğunda
Baba kesimlerinde ana ovalarında
Tabut tersine dönmüş iyice
İçi boşalmış da insandan
Sabun barışı düz yatıştan
Küçük liman konuşmasından
Ödevi bitmiş zeytinyağı tükenmiş deriden
Uçmuş mağaraları doğumlara
Ölüm doğumlarına sur yağmurlarına
Hac dönüşleri ışıldağında
Al tutmuş atlar avına
Kes sesini kitap çobanı
Sen nasılsa arta kalmışsın
Ortaçağın çılgın asmalarından
Ürküten bir şarap gibi
(1967)