Savaş Risalesi

-Erdem Bayazıt-

“1400’üncü yıla armağan”
Güneşin
Mızrakların ucuna takıp
kaldığı
vakitte
Diriliş erlerinin yüreklerinden
yayılan
Bir depremle
Sarsılıyordu arz.
Gerilmişti altımızda atlarımız
Fırlayıp kopacakmış gibi
baldırlarından
kasları
Ve tarıyordu bir projektör gibi
bakışları
üç kıtayı

Yeni bir vakte eriyordu yürekler
Yayılıyordu o muştu
o coşku
o haber.
Bir gelen var
Emin haberciden
Emin olana
Ondan da Sıddîk olana ve sadık olanlara
Sohbete erip
halkada duranlara
yürekten yüreğe
yol bulanlara.
Bir gelen var
Bütün kıtalarda beklenmekte
olana
ayarlanmış
kulaklar
İlkin çobanlar duyuyorlar
Sonra ağaçlar
kurtlar
kuşlar
Çünkü onlar bililer dinlemeyi
Onların elindedir toprağın nabzı
İlk onlar sezerler yeni olanı
Rüzgârlarla geleni
Bulutlardan ineni.

*

Bir dağın tepesinde
Yeni doğan bir ay gibi
Veysel Karânî
Evreni
Kuşatan bir yay
Gibi
Açılmıştı
Kolları.

Selman
Bir şehrin kapısında
Bir kapının
Arkasında.

*

(Ey savaşmakla emrolunanlar
Yürekleri Kevser Suyu ile yıkananlar
Alacakaranlıkta bir seher vaktinde
Ayrılırken yurtlarından
yuvalarından

Bahçe köşelerinde kapı önlerinde sofralarda
odalarda
Bir bir çıkıp gelen yolumuzu kesip duran anılar
Yatak odamızın penceresinden
Uyandığımızda ilk görülen o tepe
O tepede o kayanın değişmeyen konumu
Güneşi bir muştu gibi her gün yeniden
Doğuran o dağ
elveda
Kadınlarımızın kirpiklerinde sıralanan
Adanmışlık ve bağlılık yazıları
elveda
Çocuklarımızın göğsümüze
yüzümüze
saçlarımıza
Sokulan alınları titreyen dudakları
kaçamak bakışları
Cennetten bir koku ölümsüzlükten bir pay olarak
Çektiğimiz ciğerlerimize
İnen yüreklerimize
Damla damla
Elveda.)

*

O ki meydanın ortasına durmuştu
Elini kılıcının kabzasına koymuştu.
Dedi savaşçı:
“Ben gidiyorum
Hicret ediyorum.
Varsa ağlamak isteyen anasını
Dul koymak isteyen karısını
Ve istiyorsa çocukları yetim kalsın
Arkamdan gelsin.”

*

Yeryüzü yeni bir güneşe hazırlanıyordu
Zaman devrini henüz tamamlıyordu.
O konuştu:
“Ey eti etimden olan
Bu dünyada ve öbür dünyada
Kardeşim olan!
Bu gece yatağımda
sen yatacaksın
bana vekillik
yapacaksın.(1)
Biz gidiyoruz
Hicret ediyoruz.
Sen sonra geleceksin
Ama önce emânetleri
sahiplerine
vereceksin.”

*

Sonra o dağda
Maveranın kapısı olan
Bir mağara
Orada ikisi
O ve
İkinin ikincisi

Sonra çöl:
Çölde tepeler..
Çölde develer..
Çölde geceler..
Ve çölde serpilen
Mucizeler.

Medine’de bekleyenler var
Damların üstünde, yollarda
çocuklar
kadınlar

Elleri alınlarında, gözleri ufukta
delikanlılar
ihtiyarlar..

Dediler: “Veda Tepeleri üstünden
Üzerimize ayın ondördü doğdu
Şükürler olsun, şükürler olsun
Bize vâcip oldu, şükretmek
Şükürler olsun…”(2)

*

(Ben sıcak savaşlara girmedim daha
Kılıçların çeliğine
Su katmadı gözyaşlarım
Ama
Savaş için geldim
Bu bilinçle bilendim
Bildim bileli kendimi
Hep düşlerimde yaşadım Bedir’i)

Kardeşim biri safta
Öbür safta diğeri
Bir yanda
Baba.
Oğul
Bir yanda.

Ve toprak gibi güçlü bir ana
Yedi erkek doğuran
Yedisini birlikte
Bedr’e yollayan
Ey Afra kadın!
Kalacak adın
Bu dünyada
Kadınlar er kişiler doğurdukça.

*

Mutlaka bir sınav olacaktı
Çünkü Sünnetullahtı.
Uhut’ta savaş vardı
Bu savaş bir imtihandı
Gerçi her savaş bir imtihandı
Tüm yaşam bir imtihandı
Ama
Uhut
İmtihan içinde bir imtihandı.

O demişti: Savunmak da
Savaşlardan
Bir savaştır.
Savaşçılar demişti: bir gün o gündür
Düşmanı cepheden vurmak
Nasipse eğer
Cennet kapılarına varmak
Kevserle kanmak
İsteriz.
O dedi: mübarek olsun savaşınız
Sabredecekseniz eğer
Sizindir zafer

Savaşçılar uçmağa varmış gibi
Şehitlik umuduyla sarhoş gibi.

Muaz dedi: Eyvahlar olsun siz ne yaptınız?
Hudayr dedi: O’nun reyine karşı reyde mi
bulundunuz?
Savaşçıların içinde bir tel titremişti
Başlarını önlerine eğdiler
O’nun kapısına döndüler
O zırhını kuşanmıştı
Hikmetlerden bir hikmet daha
Noktalanmıştı.
Öyleyse ey ümmet
Ey kurtulmuş millet
Kutlu olsun şûranız
Kutlu olsun savaşınız.

*

‒Feda olsun sana
Anam
Babam
Ay yâ Sa‘d!(3)

Ey ok atan
Ey hayata coşkunluk katan
Kutlu olsun savaşın

Konuşan O’ydu:
‒Bu kılıcın hakkını kim verir
‒Nedir o kılıcın hakkı yâ Resulallah
‒Düşmanın yüzünde parçalanmaktır
‒Öyleyse o iş bana haktır
dedi savaşçı.
Kılıcı eline aldı
Koltukları kabardı
Ve yürüdü meydana
Salına salına.

‒Bu yürüyüşü sevmez Allah
Dedi Resûlullah
Ama bu hal müstesna
O gün içinceye dek şehitlik şerbetini
Savaşçı
Döne döne
Savaştı.

Müşriklerin çarpılmış suratları
Altlarında talihsiz atları
Çarparak çeliğin ışıklı yalınına
Paralandılar
Parçalandılar.

*

Uhut’tan
Koşup gelen
Birkaç müslüman:
Eyvahlar olsun
Yeryüzü Efendisini kaybetti
eyvahlar
olsun!

Sümeyra kadın ekmek yapıyordu
Elleri sakindi
Gözleri dalıp gidiyordu
Sanki maverayı seyrediyordu
İçinde bir mahşer kaynıyordu
Yüreğinde Uhut dalgalanıyordu.

Apansız sıçradı
Çocukların göz nuru gençlerin yürek aydınlığı
İhtiyarların dilde duası gönülde umudu
Evrenin Efendisine ne olmuştu
O’na bir hâl mi olmuştu.
Sıçradı kalktı Sümeyra kadın
Başörtüsü havada dalgalanıyordu
Unlar toprağa saçıldı, küller hamura karıştı
Medine sokakları hızla kayıyordu
evler bir bir tükeniyordu
Sümeyra kadın bendinden boşanmıştı
bağrını düğüyordu.

Sonra Uhut göründü
Sonra mü’minlerden bir kalabalık gördü
Koştu yanlarına erişti

‒Resulullah nerede?
Dediler:
‒Ey Sümeyra başın sağ olsun
Bilmiyoruz Resulullah nerede
Ama
Bu gömdüğümüz kardeşindir,
Allah katında şehittir.
Sümeyra dedi:
‒Allah Rahimdir
Ona bu rütbe
Mübarek olsun.
Ama ben Resullulahı soruyorum.
Sümeyra seyirtti
Gitti gitti
Yeniden bir topluluk gördü
Durmayıp sordu:
‒Resulullah nerede?
Dedi mü’minler:
‒Biliyoruz. Ama gömdüğümüz erkeğimdir
Muradına erendir
Elbisesiyle gömülendir.
Dedi Sümeyra:
‒Hamd olsun, ona şehitlik kutlu olsun
Ama bir haber verin
Resulullah nerede?
Sonra gördü onu
‒Hamd olsun
Dostlarını gördü
‒Hamd olsun
Buluştular
Görüştüler
Biliştiler mü’minler
‒Hamd olsun.

Yaratana Hamd olsun
Yaratıp imtihan edene
İmtihandan geçirip zafere erdirene
Bilinçleri bileyip sabırlar verene
Rahman olana
Rahim olana
Muin olana
Hamd olsun.
Ankara, 1979

Şiir Notları:
(1) Efendimiz Hz. Muhammed’in yatağında yatan, henüz çocuk yaşta olan Hz. Ali’dir (r.a.). (2) "Talea’l-bedru aleynâ/ Min seniyyâti’l-Vedâ/ Vecebe’ş-şükrü aleynâ/ Mâ deâ lillahi dâa." (3) Sad (r.a.) okçuların piri olarak bilinen sahabe. Abdullah b. Şeddad (r.a.) Hz. Ali’den (r.a.) işittiği şu sözü nakleder: “Resulullah (s.a.s.) Sad b. Mâlik (Sad b. Ebî Vakkâs) hariç hiç kimse için Uhud günü ‘Anam babam sana feda olsun at ya Sad!’ demedi.” (Müslim “Fedâilü’s-sahâbe”, 5/41-42 (2411-2412). Said ibnü’l-Müseyyeb (r.a.), Sad b. Ebî Vakkâs’tan (r.a.) işittiği şu sözü nakleder: “Peygamber (s.a.s.) Uhud günü beni yüceltmek için ana babasını birlikte zikretti, ‘Anam babam feda olsun!’ buyurdu.” (Buhari “Ashâbü’n-Nebî”, 15/70)…


Destek ol 
Rastgele Getir